Otomasyon

Yapay zeka ve otomasyon

Son zamanların en çok konuşulan konularından biri yapay zeka. Yapay zekanın yükselişini ve yaygınlaşmasını olumlu açıdan değerlendirenler de var, olumsuz açıdan değerlendirenler de… Aslında bu tartışmalar, yapay zekanın geniş ve dar tanımlarına göre çeşitlilik gösteriyor. Geniş tanımlar, Google aramalarını bile yapay zekaya bağlarken, dar tanımlar, yalnızca insanların yapabildiği düşünülen zeka gösterilerinin ve göstergelerinin peşinden gidiyor. Bunun için ilk akla gelen örnek, elbette yapay zekanın satrançtaki başarısı olacaktır.

Otomasyon mu yapay zeka mı?

Yine bu tartışmaların dayandığı bir başka nokta ise, otomasyonun yapay zekaya dahil edilip edilmeyeceği noktasında. Gerçekte rutin hareketler gerektiren işlerin çok azı üstün bilişsel süreçleri gerektiriyor. Bu nedenle, otomasyon, örneğin bir arabanın yapımındaki rutin hareketleri hızlandıran, vasıfsız işgücünü devre dışı bırakan uygulamaların yapay zeka örnekleri olarak sunulmaları doğru değil. Tam da bu açıdan, hep dile getirilen yapay zekanın yaygın işsizliğe yol açacağı tezinin temeli çürümüş oluyor; çünkü işsizlik yaratan, yapay zeka değil otomasyon. Fakat otomasyon, başka istihdam alanları da yaratıyor. Bunun tarihte benzerlerini görüyoruz.

Yapay zekanın çıkışına göre çok daha büyük bir gelişme olan sanayi devrimiyle birlikte devasa bir işsizliğin ortaya çıkması beklenebilirdi; oysa bunun yerine yeni iş alanları doğuyor. Aynısının yapay zeka (daha doğrusu otomasyon) tartışmalarında dikkate alınması gerekiyor.

Yapay zeka ve bilinç

Üçüncü bir ayrım noktası, yapay zeka ile bilinç ilişkisidir.

Yapay zekaya olumsuz bakan kimi yazarlar, onun kontrolden çıkmasından korkarlar. Aslında bilimkurgu anlatıları da bu kaygıları besleyen bir niteliktedir. Örneğin, bir filmde,[1] bütün bilgileri sindirmiş olan süper-bilgisayar, bütün sorunun insanlarda olduğu sonucuna varacak, dünyayı kurtarmak için insanlığın soyunu kurutacaktır. Ancak, bu tür filmlerin tersine, biz böyle bir yapay bilinçlenmenin çok uzağındayız. Kaygılar, bu nedenle, bu aşamada yersiz.

Zeka mı yetenek mi?

Dördüncü bir sorun ise, insan zekasının niteliğine ilişkindir. Bir kere, zeka türümüze özgü müdür yoksa bireysel bir değişken midir? Elbette toplu (kolektif) zeka türünden de söz edebiliriz. Günlük hayatta kimi insanlar için kolaylıkla “zeki” diyebilsek de, zekanın doğası oldukça karmaşıktır ve araştırmacılar arasında bir fikir birliği bulunmamaktadır.

Tek bir zeka mı vardır, çok sayıda mı? Çok sayıda ise hangi zeka türleri? Duygusal zeka gibi kendi içinde çelişen bir ifade bir zeka türü müdür yetenek midir? Mozart zeki miydi yetenekli miydi? Sorular uzar gider. Dolayısıyla, insan zekasının kendisine ilişkin olarak da bir fikir birliği olmadığından, yapay zeka tartışması da kaygan ve muğlak bir zeminde ilerler.

Yapay zeka ve robotlar

Beşinci bir ayrım ise, yapay zeka ile robotlar arasında. Robotlar insan görünümüne daha yakın varlıklar olarak tarifleniyor. Buna “yapay zekaya yönelik insan-biçimci (antropomorfik) bakış” adı veriliyor. Peki yapay bir zekanın bizim görüntümüzde olması zorunlu mu? Değil. Zaten birçok yapay zeka uygulamasının bedeni, cismi, elle tutulur bir maddesi de bulunmuyor…

Fakat yapay zekanın insan yaşamına eklemlenmesi noktasında, bunun bedenli mi bedensiz mi olacağı ve olması gerektiği sorusu önemini koruyor.

Algoritmalar

İnsan zihni bir algoritmalar bütünü müdür? Temel sorulardan biri de budur. Alanda yapılan dikkat çekici bir benzetme var: Matrix filmini dikkate alarak, tüm hayatın bir simülasyon olduğunu varsayalım. Bir bilgisayar oyunundaki kişilikler olduğumuzu bir anlığına düşünürsek, şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Oyundaki kişilikler oyunda olduklarının farkında değil. Bu oyun benzetmesi dinsel bir yöne de çekilebilir; bilimsel bir yöne de: Göksel güçlerin denetiminde olan bir oyun da olabilir bu; henüz tümüyle keşfedemediğimiz doğa yasalarının bir ürünü de…

İnsan yaratıcılığını tümüyle algoritmalar üzerinden açıklamaktan şu an uzağız; ancak bu konuda “hiç olamaz” denilen birçok uygulama gerçekleşti, şiir yazandan beste yapan programa kadar…  Dolayısıyla bu çabaların da bir sonu yok. Her defasında, “bu da yapılmış” dedirten gelişmelerle karşılaşıyoruz.

“Kriz var kriz var bunalım var”

Bu, “yapay zeka devasa bir işsizlik oranı yaratacak” biçimindeki yanlış teze dönelim. Marksist bir açıdan baktığımızda, anaakım tartışmalarda gözden kaçan bir çok noktayla karşılaşıyoruz: Örneğin, otomasyon sonucu verimin aşırı artması, bırakalım işsizlik iddiasını, tek başına sistemin çöküşüne yol açabilir. Neden? Çünkü verim aşırı artarsa gerektiğinden fazla üretim olacaktır. Sermaye sahipleri emekçilerin ürettiği malları yine emekçilere satar. Emekçilerin alım gücü ciddi oranda düşerse, bu yüksek verim dolayısıyla fazla üretilen mallar sermaye sahibinin elinde kalır. Bu da sistemi bunalıma sokar. Gerçi bunalım zaten sermaye düzeninin özündedir. Sermaye düzeni tarihinin herhangi bir anı ikiye ayrılır: Kriz zamanı ve krizden çıkış zamanı. Bu döngüsellik sermaye düzenine içkindir.

Bu tartışmada aslolan, daha fazla üretmek değil, daha düşük maliyette üretmek olmalıdır. Maliyet düşüşüyle gelen ek kazanç nereye gidecektir? Yeni yatırımlara mı ayrılacaktır? Sermaye sahibinin kârını mı katlayacaktır? Emekçilerin ücretlerinde ve çalışma koşullarında iyileşmeye mi yol açacaktır? İkinci olasılık, toplumsal adaletsizliği arttıracak ve çatışmalara yol açacaktır. Üçüncü olasılık, sosyal hakları gözeten bir toplumda olanaklıdır. Fakat bu tartışmalarda bunlar konuşulmuyor.

Diyelim ki şu işsizlik iddiası doğru; o durumda bir seçeneğin daha olanaklı olduğu unutuluyor: Çalışma sürelerinin kısalması. Çalışma günleri haftalık 5-6 günden 2 güne düşebilir. Diğer günlerde insanlar ailelerine, dostlarına ve spor, sanat, hobiler vb. gibi kişisel gelişim alanlarına odaklanırlar. Bu, toplumsal mücadele dinamiklerine ve devlet yapısına bağlıdır. Buna ek olarak, otomasyonun rutin işleri insanlardan almasıyla birlikte, insanlar daha yaratıcı, daha az sıkıcı işlerde çalışma olanağına kavuşacaklar belki de…

Sağlıkta yapay zeka

Yapay zekanın en başarılı olduğu alan sağlık oldu; fakat yine aynı sorun var. Bu uygulamalar gerçekten yapay zeka uygulaması mı otomasyon mu? Bu soru daha da önem kazanıyor, çünkü sağlıkta yapay zeka daha çok tedavide değil tanı koymada kullanılıyor.

Bunların ne kadar zeka gerektirdiği tartışmalı; çünkü temel nokta, örüntü (pattern) tanıma. Fakat bunun için ne ölçüde zeka gerektiği de fikir birliğine varılmış bir konu değil.

İşinden edici değil yardım edici yapay zeka

Bize bu düzen, kullandığımız telefonları da “akıllı” diye yutturmadı mı? Halbuki ‘akıl’ bile tartışmalı. “Aklın yolu birdir” denir, gerçekte öyle olmadığını çok iyi biliriz. Gerçek hayat bize eşit derecede mantıklı birçok seçenek sunar ve zorlanırız. Fakat bu “akıllı telefon” konusundan yapay zekaya yönelerek şu sonucu çıkarabiliriz: İnsanın yerini alma hedefinin tersine, onun bilişsel özelliklerini ve yeteneklerini destekleyen teknolojilere ihtiyacımız var.

Kullandığımız telefonlar, bizim yerimizi almak için değil, bize yardımcı olmak için tasarlandı. Yapay zeka da böyle bir anlayışla tasarlandığında, gerçekçi olsun gerçekdışı olsun birçok kaygı geçersiz olacak. Fakat uzun erimde sermaye düzeni ne tür bir yapay zeka anlayışına izin verecek, bunu hep birlikte göreceğiz…

Bu bize yardımcı olmak için tasarlanmış telefonlar, aynı zamanda her hareketimizi kaydedip veri merkezlerine iletiyor ve yine de kendilerini çağdaş yaşam için zorunlu kılmaya çalışıyor.

Yapay zeka için de fazlasıyla iyimser olmamak gerekiyor: Sermaye düzeni ve onun şürekası olan devletler, yapay zekayı hangi çıkarları için kullanacak ve bize kullandıracaklarsa biz bu çağın ancak o kadarını deneyimleyebileceğiz…

Piyasadaki bir çok yazılım ve otomasyon firmaları ürünlerinde yapay zekayı öne çıkartarak yapay zekayı bir satış taktiği olarak kullanmaktadır. idas otomasyon olarak tüm otomasyon, scada plc yazılımlarımız normal yazılımdır, ancak piyasadaki tüm rakiplerimizin ilerisindedir.)

Yorum Yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir